Cumhurbaşkanı Erdoğan: İstanbul’un fetret dönemi sona erecek
Türkiye, 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlere odaklanmış durumda…
Tüm illerde belediye başkan adaylarını açıklayan AK Parti, bugün İstanbul’da ilçe belediye başkan adaylarını açıkladı.
AK Parti’nin İstanbul’daki ilçe belediye başkan adaylarının tanıtılacağı program, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla başladı.
Programda Cumhurbaşkanı Erdoğan, 37’si AK Parti, 2’si MHP olmak üzere 39 ilçenin belediye başkan adaylarını açıkladı.
“İstanbul’un fetret dönemi sona erecek”
Programda coşkulu kalabalığa seslenen Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’un fetret dönemini de atlatacağını bir kez daha vurguladı.
“İstanbul bu zulmü, bu ikiyüzlülüğü hak etmiyor”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP’ye ilişkin değerlendirmesinde şunları söyledi:
Çevre ve insan sorunlarının neden öncelikli olduğu hakkında hiçbir fikirleri yok. Yeşil panellere bile tahammül edemeyen, betona boğan kafanın böyle bir sorunu olmadığı aşikar. Deprem tehlikesine karşı üzerine düşeni yapmadığı gibi, gülümseyerek de dalga geçebiliyor. Böyle bir sorun karşısında bile umursamaz davrananlar şehrin diğer sorunları konusunda ne kadar duyarlı olabilirler? Tek dertleri İstanbul’un nimetlerini ellerinden geldiğince kendi kişisel çıkarları ve kendi meslekleri için kullanmak, ellerinden geldiğince sömürmektir. İstanbul bu zulmü, bu ikiyüzlülüğü hak etmiyor. Aklı, gözü, gönlü başka yerde olanların alternatifi olmayı İstanbul hak etmiyor. Onların beceriksizliğini hak etmiyor. İstanbul dünyanın en beğenilen şehri olmasına rağmen son birkaç yıldır yaşanması en zor yerler arasında anılmayı hak etmiyor. 31 Mart’ta hak etmediği şeylerden kurtulacak ve büyükşehir hizmetlerine olan özlemi sona erecek. Doğru tercihle İstanbul kendisine yeni bir ufuk açacak, 5 yıllık fetret dönemi sona erecek ve yeniden diriliş dönemi başlayacaktır. 31 Mart’ta İstanbul yeniden gerçek belediyeyle buluşacak.
“81 ilin tamamında adaylarımızı açıkladık”
Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
AK Partimizi büyükşehirlerimizde, illerimizde ve ilçelerimizde temsil edecek adayları 31 Mart’ta kademeli olarak milletimizin beğenisine sunuyoruz. 7 Ocak’ta aralarında İstanbul Büyükşehir Belediye Adayımız Murat Kurum’un da bulunduğu 26 büyükşehir ve il adayımızı tanıttık. Bu hafta Ankara’da 48 büyükşehir ve il adayımızın ismini açıkladık. Böylelikle Cumhur İttifakı’ndaki ortağımız Milliyetçi Hareket Partisi’ne destek vereceğimiz 7 büyükşehir ve il ile birlikte 81 ilin tamamında adaylarımızı açıkladık. Dün Yalova’da ilçe adaylarımızın tanıtımına başladık. Bugün burada 31 Mart seçimlerinde AK Partimizi ve Cumhur İttifakımızı İstanbul ilçelerinde temsil edecek adaylarımızı açıklıyoruz.
“Hedefimiz ilçe adaylarımızın terfilerini en kısa sürede tamamlamaktır.”
Amacımız bizzat bazı yerleri ziyaret ederek, bazı yerlere başkan yardımcılarımı atayarak ilçe adaylarımızın terfilerini en kısa sürede tamamlamaktır. Bildiğiniz gibi seçimlere 70 gün kaldı. Gerçi biz hiçbir zaman seçmeni yani milleti sandıktan sandığa hatırlayan bir parti olmadık. Biz milletimizle 365 gün 24 saat yüz yüze, gönül gönüle temas halinde olan bir ekibiz. Seçim dönemlerini bu tempoyu daha da artırmak, her zaman yaptığımız işi kısa sürede tekrarlamak, sevgi saflarını sıklaştırmak, gönül köprülerimizi daha da güçlendirmek için bir fırsat olarak görüyoruz. Hele ki söz konusu İstanbul olunca yaptığımız işin hem bizim hem de sizler için ayrı bir anlamı var. Şairlerin bile aşkını, hayranlığını, güzelliğini anlatacak kelime bulamadığı böyle bir şehri başka türlü kucaklamak mümkün değildir. Yahya Kemal’in duygusunu anlatmak için dün bir tepeden baktım sana sevgili İstanbul. Gezmediğim, beğenmediğim hiçbir yer görmedim. Ben yaşadığım sürece gönül tahtına dilediğin gibi otur. Basit bir mahalleyi bile sevmek bir ömre bedeldir.
“Mevcut insanlar bunu yapabilir miydi? Ama Murat Kurum bunu yapabilirdi”
Evet, 16 milyonu aşkın nüfusu, yedi zirvesi, 39 ilçesi, yüzlerce mahallesi ve ilçesiyle bir semtini sevmenin bir ömre bedel olduğu İstanbul’u sevmenin bedelini veren bir yapı hayal edin. Biz böyle sevdik, böyle seviyoruz. Binlerce yıldır her medeniyetin, her toplumun, her devletin, her dünyanın hayali olan bu şehre, İstanbul’a hizmet etmenin onuru, tüm dünya zenginlikleri ile kıyaslanamaz. Şair Nedim, İstanbul’un tek bir taşını tüm İran mirasına feda ederken aslında oldukça mütevazi bir benzetme yapıyordu. Bu İstanbul’a hizmet etmek için, 30 yıl önce, 1994 yılında milletimizin huzurunda, alt yapısı çökmüş, üst yapısı özellikle harap olmuş, insanı hiçe sayılmış bir şehirle karşı karşıya kaldık. Çöp, çukur, çamur, burası İstanbul’du. Bildiğiniz gibi koku nedeniyle Haliç’e yaklaşılamayan Haliç Kongre Merkezi’nin arkasında Haliç bulunuyor. Ve yaklaşılamazdı. Kasımpaşalıyım, Haliç kıyısında doğup büyüdüm. Haliç’te yaşadım. Maalesef bu Haliç’i temizlemeye başladığımızda bugünkü Haliç oldu. O tarih itibarıyla Haliç’ten 9,5 milyon metreküp çamur ve toprağı temizlemiş olduk. Bu çamuru 9,5 kilometre uzaklıktaki Alibeyköy’deki taş ocağına taşıdık. Şimdikiler bunu yapabilir mi? Ancak bunu Murat Kurum yapıyor.
“Temel üstüne temel atma mücadelesi verdik”
İşte Kağıthane’de temel atma töreni yapılıyor. Böyle bir şey mümkün mü? Temel atma töreni. Ama bunlar bunu yapıyor. Temel üzerine temel atmaya çalıştık. Bu yarışı İstanbul’umuzda gerçekleştirdik. Suyu akmayan, ulaşımı harabeye dönen, sokakları pislikle dolu, etrafı gecekondularla çevrili, insanların trafikte canlarını harcadığı, çöplükleri patlayan, yolları yürünemez hale gelen İstanbul’un bu fotoğrafı. Kısaca tellerle kaplı çukurlar bizi üzmekle kalmadı, aynı zamanda üstlendiğimiz sorumluluğun ağırlığını da bize gösterdi. İstanbul’un temsil ettiği tarihi ve kültürel değerlere yakışmayan bu imajı ortadan kaldırmak için hemen kolları sıvadık, ekiplerimizi kurduk ve kaynakları seferber ettik.
“İstanbul 5 yıl gibi kısa bir sürede çeyrek asırlık rakım kaybetti”
Bahanelerin arkasına saklanmak yerine İstanbulluların dertlerine derman, yaralarına merhem olmaya odaklandık. Karşılaştığımız tüm engellere rağmen çok şükür kısa sürede İstanbul’un temel sorunlarının neredeyse tamamını çözdük. Ama inşa etmek zordu, yıkmak ise çok kolaydı. Maalesef son 5 yılda İstanbul eski günlerini hatırlatan bir bakıma maruz kaldı. Tüm dünyanın gözbebeği olan bu güzel şehirde 5 yıl gibi çok kısa bir sürede neredeyse çeyrek asırlık irtifa kaybı yaşandı. Hatırlarsanız 2019 yılında İstanbul’un yönetimini devralanlar bir programla, bir projeyle, bir eylemle, bir tuğlayı tuğla koyarak değil, daha önce de söylediğim gibi temel atma töreniyle başladılar. Atmadıkları temel ise Silahtarağa arıtma tesisi projesiydi. Peki sonra ne oldu? Haliç’e arıtılmamış su deşarj edilince burası ölmeye, kararmaya ve yeniden kokmaya başladı. Ancak Silahtarağa projesi, 1994 yılından bu yana İstanbul Haliç’in temizlenmesi için yürüttüğümüz çalışmanın kritik bir parçasıydı. Hatalarından ders almak yerine, İstanbul’un yol kenarlarını süsleyen güzel dikey bahçeleri yok ederek vizyonsuzluklarını sürdürdüler. Şimdi poşet gönderiminde de aynı zihniyet yeniden ortaya çıkıyor.
“İstanbul bu zulmü, bu azabı hak etmiyor”
Büyükşehir adayımız Murat Kurum’un, başta İstanbul’u depreme hazırlamak olmak üzere bu güzel şehrin geleceği için hayati önem taşıyan projelerini kendi kafalarında küçümsüyorlar, küçümsüyorlar. Elbette çevreden anladıkları tek şey bu kavramın arkasına sığınmak ve şehri yerle bir eden yağmacıları korumaktır. Arıtma tesisinin neden yapıldığı, plastik poşet kullanımına neden son verildiği, doğalgazla ısıtmanın neden yaygınlaştığı, elektrikli araç üretiminin neden teşvik edildiği, karbon emisyonunu azaltacak yatırımların neden yapıldığı, yeşil alanların neden artırıldığı, neden yeşil alanların artırıldığı gibi sorular yer alıyor. İklim değişikliğiyle mücadeleye bu kadar önem veriliyor ve plastik kullanımı azaltılıyor. Bunun neden kritik bir değere sahip olduğu hakkında hiçbir fikirleri yok; kısacası çevre, doğa ve insanlıkla ilgili sorunlar neden bu kadar öncelikli. İstanbul’da ana yolların etrafına döşenen yeşil panellere bile tahammülü olmayan, hepsini yıkıp betona gömen kafanın bu kadar kaygısı olmadığı açık. Daha da kötüsü, her gün aynı baş bilim adamlarının uyardığı deprem tehlikesine karşı üzerine düşen görevlerin hiçbirini yerine getirmiyor ve bununla büyük bir yüzsüzlükle dalga geçebiliyor. Milyonlarca insanın geleceğini, yüzbinlerce insanın hayatını doğrudan ilgilendiren böyle bir soruna duyarsız kalanlar, şehrin diğer konularının analizi konusunda ne gibi bir duyarlılığa sahip olabilirler? Onların tek derdi, İstanbul nimetini elinden geldiğince kendi şahsi çıkarları, kendi bireysel gündemleri, kendi siyasi meslekleri için kullanmak, onu olabildiğince sömürmektir. İstanbul bu zulmü, bu azabı hak etmiyor.